Şehirler kendi sınırları içersinde yaşayan tüm canlılara ev sahipliği yaptığı gibi her şehrinde soyut anlamda canlı bir varlık olduğunu kabul etmeliyiz.
Hemen hemen birçok şehre; şehrin boğazı(hava alışveriş bölgesi) şehrin kalbi(en kalabalık ve işlek bölgesi) şehrin göbeği(en kalabalık yeri), şehrin akciğeri (Yeşil alanlar) şehrin burnu(çıkıntılı yüksek yerleri) şehrin can damarı(ana har teller) şehrin gözbebeği(şehrin en kıymetli yeri) şehrin yüzü, şehrin aynası, şehrin nabzı, şehrin gururu, şehrin ruhu, şehrin önü, şehrin arkası, şehrin sırtı diye adlandırmaktayız.
Elbette bu insani içgüdüsel, insan yakıştırması ve adlandırmalarıyla kalmayıp birde bunun üzerine şehrin yakası, şehrin örtüsü gibi yaklaşımlarla onu giydirir, över ve severiz aynı birbirimizi övdüğümüz, bağlandığımız ve sevdiğimiz gibi.
Şehirler anadır, babadır, kardeş, yar ve sevgilidir.
Şehirler birbirlerine komşudur aynen bizim gibi.
Bazen de şehir bugün sessiz deriz sessiz olduğumuz zamanlar gibi.
Sahi siz kaldırımlarla hiç konuşmadınız mı?
Geçtiğiniz sokaklardan huzur bulmadınız mı? Evinizi hiç sevmediniz mi?
Bütün bunlar ve daha fazlası biz şehrin yaşayanları olarak herkesi kendi şehrine aidiyet duygusuyla bağlanmasını sağlar.
Bu sebeple içersinde yaşadığımız şehrin konuşlandığı alan, şekil, yükseklik, düzlük, kolaylık, enginlik, zorluk, geçim, imal edilmiş ve edilen yapılardaki kullanılan malzemeler, mimari durum, estetik ve zarafet insan gelişimi noktasında çok ciddi bir yer tutar.
İsminden anlaşıldığı gibi avlulu kargır evler, hayatlı evler, müstakil evler, gecekondular, dubleks, tripleks, daire, şato, villa, konak vs bu evlerin her birinde yaşayan insanın baktıkları pencereden, iklimden, doğadan hayata bakış açıları ister istemez farklılık göstermektedir.
Bu yaşam alanlarının birbirinden farklı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır.
Şehir bu yaşam alanlarından ve bu yaşam biçim alan topluluklarının birbirinden kopuk değil de müşterek asgaride aralarını derelerin, surların ya da yolların kesmediği daha ziyade kavuşturduğu bir şehir oluşturmalıyız.
Geçmişini unutmayan aynı zamanda gelecek nesillere de miras bırakacak şekilde korumak, bugünü ve bugünün teknolojisi, elementleri, kullanılan malzemeleri ve yaşam standartlarına uygun bir şekilde yaşamak o donanıma sahip olmak ve geleceği de unutmadan gelecek nesillere de yakışır şekilde de yaşam alanları planlamalıyız.
İşte o yüzden şehrin gelişimini hakkıyla ortaya koymaz, lokomotif cazibe merkezlerini uygun konumlandırmaz, tarihi, kültürel değerleri korumaz, tarım alanlarını hor görür, gelişim ve göçü hesaplamaz, doğal afetleri hiçe sayar en azından 25 ve 50 Yıllık hesaplamalarla mastır planlar çizmez ve o plana uymazsanız dünü inkâr, bugünü sağlıksız yarınları da elbirliğiyle karartmış oluruz maalesef.
O yüzden attığımız her temel, koyduğumuz her taş ve biçimlendirdiğimiz her yapı aynı zamanda kendimizi, hayata bakış açımızı, geçmiş, bugün ve geleceğimizi de ortaya koymaktadır.
Şehirler laf üstüne laf koyanların değil, taş üstüne taş koyanların ellerinde büyümelidir.
Kalın sağlıcakla.
|